Günay Demirbağ
T.M. Logan, romanındaki fikirlerinin izini sürmeden önce onları zamanın kriminal testinden geçiren, ilhamı disiplinle işleyen uluslararası çok satan bir gerilim yazarı. Aile ilişkilerinin evrenselliğine duyduğu inanç, günlük hayatta karşılaşılan “anlık” gerilimler, roman konularını tetikleyicileri arasında yer alıyor. Gerçek suç hikâyelerinden aldığı esin ve çeviri süreçlerinin anlam katmanları üzerine söyledikleri; onun hem yaratıcı ritüellerini hem de türün bugün geldiği noktaya dair fikirlerini ortaya koyuyor.
Yayıncı firması The Kitap tarafından İstanbul’a davet edilen Tim Logan Türkiye’ye ilk kez geldi. Önce sınırlı bir basın grubu daha sonra okuyucuları ile bir araya gelen yazar kendisine yöneltilen soruları tüm samimiyetiyle yanıtladı. “İlham benim için çok önemli. Bilgisayarımda 20 sayfalık bir dosyam var.” diyerek kitaplarının başlangıç çalışmalarını “İçinde bölüm bölüm fikirler, duyduğum hikayeler, insanlarla yaptığım konuşmalar, aklıma takılan her şey var. Sürekli bu listeye geri döner, düşünür, notlar alırım. Bir hafta ya da iki hafta sonra hâlâ ilgimi çekiyorsa, o fikrin peşinden giderim. Çünkü benim için en önemlisi, okumak isteyeceğim bir hikâye olmasıdır.” şeklinde ifade ediyor.
“Hikayenin çekirdeği doğruysa gerisi gelir”
Tim Logan: “Birçok kitabın başlangıcını oturtmak kolay değildir ama hikâyenin çekirdeği doğruysa gerisi gelir. Benim hikâyelerimin çoğu aile, aile ilişkileri, ebeveynlik gibi temalar etrafında gelişiyor. Çünkü bunların çok geniş bir karşılığı olduğuna inanıyorum. Bazen de fikirler çok tesadüfi oluyor. “Trust Me” adlı beşinci kitabım mesela… Ailemle her hafta Nottingham’da buz hokeyi maçına gidiyorduk. Orada 4-5 yaşlarında bir çocuk görmüştüm. Bir an kendi kendime “Şimdi bu çocuğa ben bakmak zorunda kalsam ne yapardım?” diye düşündüm. Oradan yola çıkarak bir hikâye gelişti. Sonra trende geçen bir başka fikir geldi aklıma: İki kadın karşılaşıyor, biri genç bir anne. “Bir dakika bebeğime bakabilir misiniz?” diyor. Kadın dönüp baktığında anne trenden inip koşmaya başlıyor… İşte bazen böyle anlık şeyler büyük hikâyelere dönüşüyor. İlginç bir tetikleyici olursa olsun, eğer hala ilgimi çekiyorsa üzerine çalışırım.”

“Daha gençken yazmak hep bir hayaldi. 34-35 yaşlarındayken “Artık denemeliyim” diye düşündüm. Çocuklar küçüktü ama her gün 30-45 dakika yazacak zaman yaratıyordum. Yıllarca yazdım, denedim, düzenledim. İlk kitabımı bitirdiğimde kimse okumak istemedi. Sonra başka bir kitap yazdım, sonra bir tane daha… Pek çok yazarın yayımlanmamış kitapları vardır; benim de dört-beş tane var.” diyen Logan, yazmaya 2005–2006 yıllarında Londra’da gazetecilik yıllarında başladı ve ilk kitabı 2017’de yayımlandı. Bu, benim için gerçek bir başlangıçtı. Çocukluğumdan beri polisiye ve gerilim türlerini çok severdim. O dönemde I Let You Go gibi kitaplar türün popülerleşmesine katkı sağlıyordu ve benim okur kitlem de böylece kısa sürede oluştu.”
Yazmak için her gün bir plan yaptığını ve 1000–1200 kelime yazmaya çalıştığını belirterek evrensel temalara dokunmanın önemli olduğunu ve okuru heyecanlandıran, anne- kız ilişkileri gibi duygusal olarak bağ kurabilecekhikâyeler yaratmaya çalıştığının altını çizerek yöneltilen diğer sorulara şöyle yanıt verdi:
Aile her şeyin merkezinde, sizce de öyle mi?
Kesinlikle. Aile her hikâyenin kalbinde yer alıyor. Okurların dünyası Türkiye’de, İngiltere’de veya Almanya’da fark etmiyor; insanlar neyi sevdiğini ve ne okumayı tercih ettiğini benzer şekilde belirliyor.
Polisiye ve bilim kurgu İngiltere’de oldukça güçlü türler mi?
Evet, özellikle suç ve gerilim büyük bir okur kitlesine sahip. Bilim kurgu da yapay zekânın yükselişiyle daha önemli hâle geldi. Polisiye okuyanlar genelde tecrübeli oluyor ve daha baştan tahmin üretmeye başlıyorlar .Bunedenle sürpriz yaratmak her geçen yıl daha da zorlaşıyor. Ama yine de güzel geri dönüşler alıyorum. Örneğin Rüya Ev ile ilgili bir okur, hikâyeyi başlangıçta klasik bir “gizli oda” romanı sandığını, fakat ilerledikçe beklemediği şekilde geliştiğini ve uzun zamandır ilk kez bu kadar şaşırdığını yazmıştı. Çünkü okurlar en başta hikâyenin evle ilgili olduğunu sanıyor. Oysa asıl anlatılan, o evde yaşamış insanlar. Bence etkileyici olan da bu, insan hikâyeleri.Bu tür yorumlar beni çok mutlu ediyor.
Romanlarınızda gerçek olaylardan ilham aldığınız oluyor mu?
Evet. Örneğin The Catch, yıllar önce tanıştığım fakat güven vermeyen bir adamdan esinlendi. Zaman zaman televizyon programlarında izlediğim mahkeme hikâyeleri ya da gerçek suç olayları da ilham kaynağı oluyor. 1997’de İngiltere’de çok konuşulan bir dava vardı; genç bir kadının yabancı bir ülkede büyük bir suçla suçlanması herkesi şoke etmişti. Böyle gerçek hikâyeler yazarlık açısından çok cezbedici oluyor.
Bazı eserleri televizyon dizisine uyarlandı
Üçüncü kitabım The Holiday ve dördüncü kitabım The Catch televizyon dizisine uyarlandı. İngiltere’de Channel 5 için çektiler, sonra Netflix aldı.
Ben de İngiltere dışında geçen bir roman yazmak istiyorum. The Holiday hâlâ en çok satan kitabım ve bence farklı bir ortamda geçen hikâyeler çok ilginç oluyor. İstanbul böyle bir fırsat olabilir.
Karakterlerin isimlerini nasıl seçiyorsunuz?
Genelde eşim Sally ile konuşuruz. Ayrıca İngiltere’de her yıl yayımlanan “en popüler bebek isimleri” listelerine bakarım. Karakter kaç yaşındaysa o yılın isimlerinden seçerim.

Haberlerde gördüm. Bu yüzden konuyu araştırmak istedim. Hikâyenin büyük kısmı da o çetenin nasıl çalıştığı üzerine kuruldu. Hikayenin sonunda yine anne–kız ilişkisi çok güçlü.
Daha önce anne–kız temasını merkezde tuttuğum bir roman yazmamıştım. Bu yüzden benim için yeni bir deneyimdi.
Rüya Evde ise aile Victoria tarzı bir eve taşınıyor ve gizli bir oda buluyorlar. İçeride birtakım eşyalar çıkıyor ve zamanla büyük bir cinayet sessizliğiyle yüzleşiyorlar. Anne (Mother) romanında da bir kadın sabah kalktığında eşinin öldüğünü görüyor ve suçlanan kişi kendisi oluyor. Hapisten çıktıktan sonra suçsuzluğunu kanıtlayıp çocuklarını geri almaya çalışıyor. Türk okurların sizi sevmesi de bu romanla başladı diyebiliriz.
Bu bağlamda Ali Atıf Bir’e sormak isterim: Neden yayınevinde ilk olarak Anne kitabını seçtiniz?
Kitabı 2023’te yayımladık ama aslında 2021’de keşfetmiştik. Roman yayımlamaya başlarken daha “güvenli” bir alanda kalmak istedik. Edebi olarak henüz nereye gideceğimizi bilmiyorduk, bu yüzden polisiye–gerilim alanında bir yazar arıyorduk. Pek çok yazarın hakları satılmıştı. Tim Logan’ın eserlerinde geleceğe dönük bir potansiyel gördük. Ayrıca o dönemde dizisi Netflix’teydi, bu da bizi cesaretlendirdi. Doğru bir seçim yaptığımızı bugün görüyoruz.
