İsviçre saatçiliğinde, 154 yıllık köklü geçmişiyle Bernhard H. Mayer, dijitalleşmenin getirdiği yenilikleri benimserken geleneksel zanaatkârlıktan da ödün vermiyor. Markanın yöneticisi JR Mayer ile markanın geçmişinden geleceğine, sürdürülebilirlikten yeni nesil tasarım anlayışına kadar pek çok konuyu konuştuk.
Bernhard H. Mayer’ın 154 yıllık bir geçmişi var. Bu uzun miras içindeki hangi dönüm noktası sizi en çok etkiledi ya da ilham verdi?
154 yıllık yolculuğumuz, bizi yönlendiren ve ilham veren önemli dönüm noktalarıyla dolu. 1900 yılında Paris Dünya Fuarı’nda tanınmamız, zanaatkârlığımızın dünya çapında takdir gördüğünün bir göstergesiydi.
1937 yılında Paris Dünya Fuarı’nda Altın Madalya almamız ise bu konumumuzu pekiştirdi. Savaş sonrası dönemin zorluklarının ardından Mayer ailesi markayı 1961 itibarıyla daha da güçlü bir şekilde yeniden inşa etti.
Beni en çok etkileyen ise, her kuşağın markayı büyütürken temel değerlerimizi korumadaki kararlılığı oldu. Marka gücünü nesiller boyunca artırabilmek ve sadık tüketici ve koleksiyoner kitlesini dürüstlük ve tutku gibi geleneksel değerlerle büyütebilmek, bence başarımızın özünü oluşturuyor.
Sizce aile şirketi olmanın markaya kattığı en büyük değer nedir? Bu yapı, karar alma ve üretim süreçlerinize nasıl yansıyor?
Aile şirketi olmak, uzun vadeli düşünmemize ve değerlerimize bağlı kalmamıza imkân tanıyor. Bu yapı; duygusal bağlılık, süreklilik ve her karara özen katıyor. Tasarımdan üretime kadar her adımda bu sorumluluğu hissediyoruz. Kısa vadeli kazançlar için trendlere kapılmıyoruz. Mirasımıza saygı gösteriyor, detaylara önem veriyor ve her saati, her takıyı kim olduğumuzu yansıtan birer parça olarak görüyoruz. Bu aile liderliğindeki yapı, geleneklerimize bağlı kalmamızı sağlarken, aynı zamanda gelişim ve yeniliklere açık kalabilmemize de olanak tanıyor.
Mekanik saat üretiminde geleneksel zanaatkârlık ile modern üretim teknolojileri arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Geleneksel zanaatkârlık, saatlerimizin ruhunu oluşturur; nesiller boyunca aktarılan uzmanlık ve klasik tekniklere dayanır. El işçiliğiyle tamamlanan bileşenlerden hassas montaj aşamalarına kadar her detay bu değerlerle şekillenir. Aynı zamanda modern üretim teknolojilerini de benimsiyoruz; bu sayede hassasiyet ve verimlilik sağlıyoruz. Gelişmiş malzemeler, otomatik test sistemleri ve yüksek teknoloji mühendislik araçları sayesinde, performans beklentilerini karşılarken insan dokunuşunun getirdiği mirası da koruyoruz.
Bizim için bu bir ödün değil, bir uyumdur. Her mekanik saat, geleneğin ve inovasyonun dengeli bir ifadesidir.
İsviçre saatçiliğinin DNA’sını korurken, dijitalleşme çağında nasıl yenilikler yapıyorsunuz?
İsviçre saatçiliği geleneğine saygı gösterirken, dijital dönüşüm aracılığıyla küresel çapta büyüyoruz. QNET ile olan iş birliğimiz sayesinde e-ticaret ve dijital kanallar üzerinden müşterilerimize doğrudan ulaşabiliyoruz. Bizim için inovasyon sadece saat üretiminde değil; aynı zamanda hikâyemizi nasıl anlattığımızda, nasıl iletişim kurduğumuzda ve nasıl etkileşim sağladığımızda da kendini gösteriyor.
Koleksiyonlarınızın tasarım sürecinde tarihsel referanslar ne kadar etkili?
Hangi dönemler ya da sanat akımları size ilham veriyor?
Mirasımızı her zaman koruyoruz. 154 yıllık bir geçmişe sahip olmak, kimliğimizin büyük bir parçası. Tasarım sürecimizde tarihsel referanslara ince dokunuşlarla yer veriyoruz. Ancak esas hedefimiz, zamansızlıkla çağdaş detayları birleştirerek günümüz tüketicisine hitap eden saatler ve takılar tasarlamak.
Belirli bir dönemden doğrudan ilham almak yerine, geçmişteki anlamlı anları seçerek ilham alıyoruz. Asıl mesele, nereden geldiğimizle nereye gittiğimiz arasında doğru dengeyi kurmak.
Yeni nesil tüketicilerin estetik ve işlevsel beklentileri değişiyor. Saat tasarımı bu değişimden nasıl etkileniyor?
Yeni nesil tüketiciler daha çok yönlü ve özgün tasarımlar arıyor. Gözlemlediğimiz en büyük değişimlerden biri; resmi ve günlük kullanım arasındaki sınırların belirsizleşmesi. Bu yüzden saat tasarımlarımız daha esnek ve dayanıklı olacak şekilde şekilleniyor. Hem özel günlerde hem de günlük kullanım için uygun hale geliyor.
Aynı zamanda genç tüketiciler gösterişli lüksten çok; incelikli, sade tasarımları tercih ediyor. Bu da bize, markamızın kimliğini zarif ve düşünülmüş detaylarla ifade etme fırsatı veriyor.
Sürdürülebilirlik de artık temel bir beklenti haline geldi ve bu da bizi saatleri tasarlarken ve üretirken malzeme seçiminden ürün yaşam döngüsünün yönetimine kadar her şeyi yeniden düşünmeye yönlendiriyor. Bu tür sınırlar bazen zorlayıcı olsa da, şimdiye kadarki en heyecan verici tasarımlarımızdan bazılarını ortaya çıkardı. OMNI Koleksiyonu buna harika bir örnek ve en başarılı serilerimizden biri haline geldi.
Sürdürülebilirlik, lüks saat üretimi bağlamında nasıl tanımlanmalı? Markanız bu alanda nasıl bir yaklaşım benimsiyor?
Sürdürülebilirlik, ardımızda bırakmak istediğimiz bir miras. Bizim için bu, hem gezegene hem de her parçanın arkasındaki emeğe saygı duyarak bilinçli seçimler yapmak anlamına geliyor.
OMNI koleksiyonumuzda geri dönüştürülmüş paslanmaz çelik saat kasaları ve sorumlu kaynaklardan elde edilen kauçuk kayışlar kullanıyoruz. Bu da sürdürülebilirlik ile zarafetin bir arada var olabileceğini gösteriyor.
Ambalajlarımız ise hem atığı azaltmak hem de şık bir deneyim sunmak için özel olarak tasarlandı. Malzemeden üretim süreçlerine kadar, kalıcı kalite aracılığıyla modern değerleri yansıtmak istiyoruz.
Lüks saat pazarı oldukça rekabetçi. Sizce Bernhard H. Mayer’ı küresel ölçekte öne çıkaran üç ana faktör nedir?
Zanaatkârlık, köklü miras ve sürdürülebilirlik bizi tanımlayan üç temel değer.
Her Bernhard H. Mayer saati, üstün kaliteye sahip malzemelerle ve büyük bir özenle üretilir.
Markamız, geleneği korurken sürdürülebilir uygulamaları benimsemesiyle öne çıkıyor ve bu da günümüzün bilinçli tüketicileri için zamansız bir zarafet sunmamızı sağlıyor.
Aynı anlayış, mücevher koleksiyonlarımıza da yansıyor.
Sanatı, köklü geçmişi ve modern detayları birleştirerek kalıcı değere sahip parçalar yaratıyoruz.
‘QNET SAYESİNDE 100’DEN FAZLA ÜLKEDE VARIZ’
QNET ile olan stratejik iş birliğiniz, markanızın dijital dönüşümüne hangi açılardan katkı sağlıyor?
QNET, küresel erişimimizi genişletmemizde kilit bir rol oynadı. Yenilikçi doğrudan satış ve e-ticaret stratejileri sayesinde, 100’den fazla ülkedeki tüketicilere kişiselleştirilmiş bir yaklaşımla ulaşabiliyoruz.
QNET’in sağladığı müşteri içgörüleri, ürün inovasyonumuzu besliyor ve hizmet kalitemizi artırıyor. Bu sayede koleksiyonerlere daha yakın ve duyarlı bir şekilde hizmet sunabiliyoruz.
Genç tüketiciler geleneksel lüks anlayışından uzaklaşıyor. Onlarla nasıl bağ kurmayı planlıyorsunuz?
Biz sadece prestijle değil, anlamla da bağ kurmaya çalışıyoruz. Bugünün tüketicileri, kişisel değerleri ve kimlikleriyle uyumlu markaları tercih ediyor.
Onlara dijital hikâye anlatımı, etkileşimli deneyimler ve sürdürülebilir inovasyonlar aracılığıyla ulaşıyoruz.
Hedefimiz, yalnızca bir ürün sunmak değil; zaman ve mirasla kurulan anlamlı bir ilişki yaratmak.
Sosyal medya, dijital koleksiyonlar veya NFT gibi yeni nesil lüks trendlerine markanız nasıl yaklaşıyor?
Yeni nesil trendlere bilinçli ve içten bir şekilde yaklaşıyoruz. Sosyal medya, mirasımızı anlatmak, zanaatkârlığımızı sergilemek ve küresel dijital bir toplulukla bağ kurmak için bizim için vazgeçilmez bir alan.
Kısa süreli heyecanlara kapılmak yerine, fiziksel ürünlerimizin değerini artıran anlamlı dijital deneyimler sunmaya odaklanıyoruz.
Metaverse ve dijital koleksiyonlar gibi yeni formatlara açık olsak da, önceliğimiz bu yeniliklerin marka hikâyemizi zenginleştirmesi, değerlerimizi pekiştirmesi ve topluluğumuza uzun vadeli katkı sağlamasıdır.

